28 Eylül 2012 Cuma

Bugün çok ani bir şekilde etamin işlemeye karar verdim.Gerekli yerler aranarak ( http://pekcokseyindefteri.blogspot.com ) ne nerden alınır öğrendim. Bu heyecanla yollara düştüm:) Nasıl araba kullandığımı hatırlamıyorum o kadar yani. Neyse, bulunduğumuz yerin pazarı olduğu için pek bi kalabalık. , Zaten bin tane işimiz var, ayrıldık eşimle, ben ilk dükkanda bulamadım, başka yere gittim, hem etamini istiyorum, hem de ilk defa yapacağımdan, ne kadar kullanacağımı bilmediğimden falan bahsediyorum. Eşim de geldi. biraz muhabbet oaradki karı ve kocayla. eşim de dalga geçiyor, yapsın bakalım becerebilecek mi falan diye. Hanım teyze de pek koruyucu: aaa yapar hanım kızımız(!) Beyamca da eşime anlatıyor: .......açılacak, devlet kredi veriyor, dükkan kirasına, ofis malzemelerine, mala yardım yapıyor, 2 sene sonra ödemeye başlıyorsunuz, vadesiz falan filan. Bir parça etamin alıyorum diye adamcağız bana dükkan açıyordu walla. Sevecen halkımız böyle işte, ben dükkan açsam, sana ket vursam(?) -olmaz ya işte- hiç umrunda değil. beni yüreklendircekler ya, hepsi bu:) Sonra rengarenk bi sürü ip aldım, hala bir örneğim yok ama olsun. Ben beni destekleyenlerin yüzünü kara çıkarmam, hallederim bu işi....

25 Eylül 2012 Salı

neden

içim neden kıpır kıpır değil? neden bu karamsar ruh hali? yaşıyorum işte, daha ne olsun. sevdiğimleyimle ya, istediğim işi yapıyorum ya, bir evim, bir aşım var ya, derdimi anlatacağım bikaç dostum var ya, daha ne istiyorum? geziyoruz, tozuyoruz ya, hürüz ya, çok büyük dertlerimiz yok, tasalarımız yok, ayrılıklar, ölümler yok ya... rüzgarın sesini duyabiliyorum, güneş ısıtıyor içimi, mis gibi ekmek yiyorum, el ele geziyorum sokaklarda onunla, yatağa yatınca bir huzur aslında ama ne eksik bilmiyorum...

Suya Yazı Yazmak...

Sevginin bir hali. Kendini unutmanın. Odaklanmanın. Boyanın fırçaya, fırçanın eline değmesi. Suda şeffaf bir görüntü. Sonra öyle pürüzsüz değecek boya suya. Muntazam daireler olacak. Yavaşça çekeceksin boyayı birbirine. Oraya buraya sürüklenmeyecek. Hafifliği o da hissedecek. Kendin olacaksın, kendini suya bırakacaksın. Ellerin öyle hafif olacak. Sen hafif olacaksın. İçinden akıp gidecek herşey, suya yazılacak. Ferahlayacaksın. Derdin varmış, üzülüyormuşsun, akşam olmuş, kaybetmişsin,kırılmışsın,alınmışsın,kimsen kalmamış,boşver.Sen yazını suya yaz;isteyen okur,istemeyen...

Neden Kybele?

Bereket Tanrıçası... Üretken, verimli,yaratıcı, verici, bereketli, saf,temiz,e bir de tanrıça. Pek bi benzemiyoruz aslında. Benzeyen yanlarımız, tabi bu da bence, eylül ayında dünyaya gelmiş olmam. Yani eylül aslında sonbahara ait, ama bana hep yeniden doğuşu hatırlıyor. O yüzden kendimle ve Kybele ile özdeşleştiriyorum bu ayı. Ve ismimin anlamı buğday başağı, yağmur tanesi. Bunlar da pek bereketli yani. Tesadüf olmuş olamaz. Zaten tesadüfe de pek inanmam. Böyle yani.

mutluluk...

Küçük şeylerle mutlu olmuşumdur hep. Detaylarla, inceliklerle, görünmeyenlerle, sessizce 'ben burdayım' diye çığlık atanlarla. Belki de ne zamandır bu kadar mutlu olmamıştım. Sevinçten gözyaşı dökmemiştim. Sonsuz Aşk... İşte başlığı buydu. Benim bütün serzenişlerim, sızlanmalarım, dudak bükmelerim bu başlıkla bir utanma halini aldı. Kimbilir belki de sondu. Yaşanmaya, hissetmeye, sonsuza dek içine çekmeye, ağlamaya, doya doya bakmaya, sarılmaya, öpmeye, sızlanmaya değdi ya. 'Ya şimdi ne yapacak?' soru müthiş. Tepkimi o da beklemiyordu ama soruyordu işte. İşte sana sırılsıklam bir yanıt. Magazin dünyasının sorup durduğu yegane şey(!). Senin de dediğin gibi herkes merak ediyor sırrımızı. Bırak etsinler: ser vermek var sır vermek yok...